Medistate Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon bölümünde uygulanan en etkili 10 fizik tedavi yöntemi
1-Lazer Tedavi
Lazer kısaca “yoğunlaştırılmış ışık” olarak tanımlanabilir. Laser kelimesi İngilizce ‘Light Amplification by Stimulated Emission of Radiation’ ifadesinin baş harflerinden oluşturulmuştur.
Lazerin temelini oluşturan kuantum kavramı 1917’de Einstein tarafından ortaya atılmıştır. Tedavi amacıyla ağrı kesici, ödem giderici ve biostimülan (dokuları uyarıcı) olarak 1960’lı yılların başından beri kullanılmaktadır. 1974 yılından sonra lazerin metabolik aktiviteyi arttırdığı, hücre bölünmesini hızlandırdığı, ağrıyı kestiği saptanmıştır.
Lazer tedavisi acı oluşturmaz, kullanılan ışınlar radyasyon yaymaz ve bağımlılık yapmaz.
LAZER İLE TEDAVİ EDİLEN HASTALIKLAR
- Boyun fıtığı, boyun ve kol ağrısı
- Omuz ağrısı, donuk omuz
- Dirsek ağrısı: Tenisçi dirseği, golfçu dirseği
- El bileği ve el ağrıları
- El bileğinde sinir sıkışması (karpal tünel sendromu)
- Kas romatizması (fibromiyalji, miyofasiyal ağrı)
- Bel fıtığı, bel kayması, bel ağrısı
- Kalça kireçlemesi, kıkırdak yıpranması, sıvı azalması
- Diz kireçlenmesi, meniskus yırtığı, kıkırdak yıpranması
- Topuk dikeni, Aşil tendiniti
- Spor yaralanmaları
- Kırık kaynamasının hızlandırılması
- Amputasyon yerindeki güdük ağrısı
2-Magnetik alan (Magnetoterapi)
Magnetoterapi, manyetik alan etkileşimine dayanan yani girişimsel olamayan fiziksel bir tedavi yöntemidir. Bu doğal yöntem sayesinde aynı anda birçok hastalıktan kurtulabilinir.
İlerleyen teknoloji ve gelişen şehir hayatı, insanların toprakla temasını azaltmış ve elektromanyetik kirlilik ortamının da doğal manyetik alanla etkileşimini kusurlu hale getirmiştir. Yüksek gerilim hatlarından cep telefonu dalgalarına kadar elektronik eşyaların yaydığı elektromanyetik dalgalar, elektromanyetik kirlenmeye sebep olmuş, sosyal yaşam ortamında hemen her yerde sağlıksız bir atmosfer oluşturmuştur. Bu durum da kalp krizinin 20’li yaşlara düşmesine, beyin kanamalarında artışlara, bağışıklık sistemlerinin çökmesine, kanser belirtilerinde artışa ve sık sık hastalığa maruz kalmalara neden olmuştur. Bu soruna çözüm bulmak amacıyla 200.000 insan üzerinde bu suni manyetik alan ile ilgili yapılan çalışmalar sonucunda insan vücuduna ihtiyacı olan bu doğal manyetik alan tatbik edildiğinde bağışıklık sistemlerinin kuvvetlendiği, enerji değerlerinin normal ve doğal sınırında tutulduğu, hücrelerin canlılık kazandığı tespit edilmiş olup 1998’de modern tıp hizmetine sunulmuştur.
Manyetik Alan Tedavisinin Vücuda Etkileri:
- Sinirlerde onarım,
- Yaraların tedavi edilmesine yardımcı,
- Ağrıların azaltılması,
- Vejetatif sinir sisteminde düzenleyici,
- Kemik, kıkırdak, kan ve kas hücrelerinin uyarılması
- Metabolizmanın iyileştirilmesi,
- Bağışıklık sistemi hücrelerinin aktif hale getirilmesi,
- Anksiete, stres ve depresyonun azaltılması,
- Sindirim ve boşaltım işlevlerinin düzenlenmesi,
- Metabolizma ve kan dolaşımının iyileştirilmesi sonucu alınan ilaçlarda daha verimli sonuçlara ulaşılması,
- Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi,
- Kalp atışlarının normalleştirilmesi,
- Solunum hacminin arttırılması,
- Ödemin çözülmesi ve iltihabın kuruması,
- Cinsel fonksiyonlarda performans artışı
gibi bir çok sorunun iyileştirilmesinde etkili bir yöntem olan manyetik alan tedavisi,Herhangi bir hastalık, niteliği ne olursa olsun genel veya bölgesel enerji eksikliğinden sonra meydana gelmektedir. Bu hastalık, enerji durumunun iyileştirilmesi ve normal değerlere çıkarılması sonucu kaybolmaktadır. Bu yöntem, pasif olan vücudu geçici yöntemlerle yönlendirmek yerine vücudun kendi tedavi mekanizmasını aktif hale getirmek için uygulanır. Böylece vücut iyileşme potansiyeline yeniden kavuşur. ve kendini daha çabuk toparlar.
3-Eswt tedavisi(Extracorporeal Shock Wave Therapy)
ESWT “Extracorporeal Shock Wave Therapy” Türkçesi “Vücut Dışından Uygulanan Şok Dalga Tedavisi” veya kısaca "Şok Dalga Tedavisi" olarak adlandırılır.
Yüksek basınçlı şok dalgaları ile tedavi yöntemi ile topuk dikeni, tenisçi dirseği, golçü dirseği, kalsifik omuz tendiniti, aşil tendiniti gibi hastalıkların tedavisinde olumlu sonuçlar alınmaktadır.
ESWT kısa süre içinde (yaklaşık 10ms) ses den hızlı enerji dalgaları üreterek, ses duvarını aşıp güçlü şok dalgaları oluşturur. Oluşan bu şok dalgaları çarptığı ortamda yüksek basınç yaratır ve bir vibrasyon etkisi oluşturur. Oluşan bu şok dalgası çarptığı ortamda bir çukurlaşma sağlar ve negatif basınçlı vibrasyon baloncukları oluşturur. ESTW yağ dokularında da bu şekilde çalışarak kavitasyon etkisi ile birlikte negatif basınçlı vibrasyon etkisiyle yağ hücrelerini parçalar.
ESWT tedavisisi hangi hastalıklarda uygulanır?
- Topuk dikeni,
- Golfçü dirseği,
- Tenisçi dirseği,
- Omuz kireçlenmeleri gibi rahatsızlıklarda başarılı bir şekilde uygulanmaktadır.
ESWT Tedavisi Her Kişiye Uygulanır mı?
- Hamilelerde,
- Kalp pili kullanan kişilerde,
- Kanser hastalarında,
- Eklem ve kemik operasyonu geçirmiş kişilerde (platin) ve kemik gelişimini tamamlamamış genç bireylerde şok dalga / ESWT tedavisi uygulaması yapılmamaktadır.
ESWT Tedavisi Her Bölgeye Uygulanır mı?
- Boyun bölgesi,
- Baş ve sinirlere yakın bölgelere uygulanmaz.
Topuk Dikeni Tedavisinde ESWT
Ayak tabanında aşırı zorlamaya bağlı olarak meydana gelen topuk dikeni rahatsızlığı yaşam kalitesini düşüren ciddi bir rahatsızlıktır. Rahatsızlığa, kilo problemleri, ortopedik olmayan rahatsız ayakkabı kullanımı, ayakta bulunan fiziksel problemler gibi çeşitli etkenler sebep olabilir.
Sorunun çözümünde genellikle ayakta fazla kalmama, ayakkabı tabanında destek kullanımı, fizik-tedavi egzersizleri gibi tedaviler kullanılmakla birlikte çok ileri vakalarda biyolojik tedaviler veya cerrahi müdahale ile problem ortadan kaldırlmaktadır.
Şok Dalga / ESWT Tedavisi, topuk dikeni rahatsızlıklarında hastaya cerrahi olmayan acısız / ağrısız, kortizonsuz bir tedavi imkanı sunmaktadır. Uygulama sonrasında hasta günlük yaşantısına devam etmektedir.
ESWT Seans Süresi ve Seans Aralıkları
Haftada bir toplam 3-5 seans olacak şekilde uygulanmaktadır.Her uygulama yaklaşik 10-15 dakika arası sümektedir.
4- Manuel Terapi
Fizik tedavi yöntemi deyince akla ilk gelen yöntemlerden biri de manuel terapidir. Bu yöntem ; mobilizasyon, manipülasyon, konnektif doku masajı, miyofasiyal gevşetme teknikleri, lenf drenajı ve tetik nokta (trigger point) terapisi gibi el ile uygulanan tedavi yöntemlerinin genel adıdır. Manuel terapi, bu konuda eğitim almış fizyoterapistler tarafından eklemlere veya ilişkili yumuşak dokulara uygulanan pasif hareketlerden oluşur. Patolojiye uygun özel teknikler sayesinde uygulanan bölgedeki kan akımını ve hareketi arttırarak lokomotor sistemden kaynaklanan ağrıları azaltır.
5-Klinik pilatesPilates nedir?
Pilates sıkılaşmaya yönelik egzersizler bütünü olarak tanınıyor. Oysa doktor gözetiminde uygulanan klinik pilates, duruş bozukluklarından eklem ağrılarına kadar birçok hastalığa iyi geliyor. Kronik bel, boyun ve sırt ağrısı ile duruş bozukluğu gibi durumlarda tedavinin kalıcı olması için klinik pilates büyük önem taşıyor.
Klinik pilates nedir?
Klinik pilates standart fizik tedavinin ardından tamamlayıcı olarak kullanılabiliyor. Herhangi bir hastalığı veya şikayeti olmayan, yalnızca egzersize başlamak isteyen sağlıklı bireylere de muayene sonrasında klinik pilates uygulanabiliyor. Yumuşak doku romatizması ve obezite hastaları da pilates ile tedavi olabiliyor. 30–60 yaş arası uzun yıllar hareketsiz kalmış kişiler de kas-iskelet sistemlerini geliştirmek için pilates programına alınabiliyor.
Klinik pilates tedavisi nasıl yapılıyor?
Tüm günü masa başında geçiren ofis çalışanlarında, omurganın yanlış kullanımı nedeniyle oluşan sırt ve bel ağrılarında da klinik pilates kullanılabiliyor ancak pilates uzman olmayan kişilerin yanlış yönlendirmesi ile ciddi zararlar da verebiliyor. Klinik pilates reformer adı verilen özel bir yatak veya zemin üzerinde yapılıyor. Reformer ile tüm kaslar aynı anda, dengeli bir şekilde çalıştırılıyor. Pilates programında karın, sırt, bel, kalça ve bacak kasları kuvvetlendiriliyor ve özel nefes teknikleri eşliğinde denge egzersizleri yapılıyor. Klinik pilatesten en yüksek faydayı sağlamak için egzersiz programına düzenli devam etmek, sağlıklı beslenmek ve kilo kontrolü büyük önem taşıyor. Omurgayı ve vücut mekaniğini doğru kullanmak ile ofis ergonomisine özen göstermek de gerekiyor.
Kişiye özel programlar uygulanıyor
Klinik pilateste bir seans 60 dakika sürüyor ve programın etkili olabilmesi için en az dört hafta boyunca, haftada iki-üç gün devam edilmesi gerekiyor. Klinik pilates programı doktor ve fizyoterapist eşliğinde, hastanın sağlık sorununa özel olarak planlanıyor.
6-Medikal masaj
Masaj, deri-derialtı dokusu, kaslar, iç organlar, metabolizma, dolaşım, lenf sistemlerinin, mekanik ve sinirsel yolla, tedavi amaçlı uyarılmasıdır. Bölgesel kan dolaşımını arttırma, damarları genişleterek dokuya daha fazla kan gelmesini sağlama yöntemidir.
Klinik Masaj sadece keyif ya da lüks değil, tıbbi bir ihtiyaçtır. Masaj, düzenli aralıklarla alınması gereken koruyucu bir tıbbi tedavi olarak da görülmelidir. Hasta veya yorgun bir organın eski haline dönmesi için, organizmanın üzerinde oluşturulan mekanik enerjinin derinlerde fizyolojik etkiler oluşturması esasına dayanan bir tedavi şekli...
Klinik Masaj’ın giderilmesinde fayda sağladığı rahatsızlıklardan bazıları:
- Felçler
- Eklem hastalıkları
- Yumuşak doku romatizmaları
- Bel ve boyun ağrıları
- Fibrozisler ve tetik noktalar
- Kas spazmları
- Hareketsizlik sonucu oluşan kas krampları
- Omurga sağlığı ve sırt ağrıları
- Tendinitler (tendonlardaki zayıflık ve incelme)
- Uykusuzluk
- Uzun süreli yatak istirahati
- Tansiyona bağlı baş ağrıları
- Adele kramplarından sonra
- Kabızlık
- Adele çekmesi, burkulmalar
- Kırıklarda alçının çıkarılmasından sonra
- Yanık dokuların iyileşmesinden sonra
- Selülit
- Amputasyonlarda proteze uygun hale gelmek için
- Yatak yaralarında çevre dokulara
- Yara izleri, dokuları ve adezyonların çözülmesinde
- Yüz felcinde akut devre geçtikten sonra
- Astım ve bronşektazi (bronş genişlemesi)
- Sportif aktivite öncesi pasif ısınma ve motivasyon için
- Sportif aktivite sonrası yorgunluğun giderilmesi için
7-Kuru iğneleme, PRP (kök hücre) VE Ozon tedavisi
Sağlık bakanlığı onaylı ozon sertifikası olan doktorumuzla ağrıya yönelik yapılan yeni ve güncel tedavi metodları ile ilgili fizik tedavi polikliniğinden randevu alınız
8-Çene eklem hastalıkları tedavisi
Çene eklem (Temporomandibuler eklem) sorunlarına en doğru tanı ve tedavi yaklaşımının yapılabilmesi için fiziksel tıp ve rehabilitasyon (FTR), diş hekimliği, plastik cerrahi, psikiyatri ve nöroloji uzmanlıklarının multidisipliner bir anlayışla işbirliği içinde çalışmaları gerekmektedir. Tercih edilen FTR uygulamaları arasında; transkutanöz elektriksel sinir stimulasyonu, yüzeyel sıcak uygulamaları, derin ısıtıcılar, soğuk uygulamalar, iyontoforez, fonoforez, lazer, biyofeedback ve akupunktur sayılabilir. Bunların dışında terapötik egzersizler ve manuel tedavi metodları da FTR uygulamaları arasında tanımlanabilir. FTR yöntemleri hastanın semptomlarını kontrol altında tutmayı sağlarken aynı zamanda hastanın hekime olan inancını pekiştirmeye yardım eder. Sorunların ve çözümlerin multidisipliner bir yaklaşımla değerlendirilmesi hem toplumun, hem hekimin, hem de hastanın yararınadır. Medistate hastanesi fizik tedavi bölümünde ayrıca çene eklem bölgesine yapılan ozon ,prp ,kuru iğneleme, steroid enjeksiyonları ve botox enjeksiyonları başarı ile yapılmaktadır.
9-Pnömotik kompresyon tedavisiLenfödem kompresyon cihazı:
Pnömatik Kompresyon Cihazı olarak da bilinir. Hava akımı sağlayan bir motor ve uzuv manşonundan oluşur. Kol, bacak, bel ve şort olmak üzere 4 çeşit manşon vardır. Manşon 3, 4, 6 ve 12 bölmeden oluşabilir. Çalışma mekanizması uzvun en alt noktasından başlayarak en üst noktasına kadar kademeli olarak manşonun hava ile dolup boşalması şeklindedir.
Lenfödem kompresyon cihazı kullanım alanları;
- Lenfödem
- Kronik venöz (toplardamar) yetmezlik
- Lipoödem
- Hareketsizliğe bağlı olarak gelişen ödem
- Travma veya cerrahi sonrası gelişen ödem
- Selülit tedavisi şeklindedir.
Pnömatik kompresyonun lenfödem tedavisindeki yeri Kol veya bacağın etrafını saran hava yastıklarının bir pompa aracılığıyla şişirilmesiyle uygulanan pnömatik kompresyon tedavisinde, biriken lenf sıvısını, dışarıdan basınç uygulamak suretiyle dokulardan uzaklaştırıp dolaşıma katmak amaçlanmaktadır.
10.OSTEOPOROZ TEDAVİSİ
Osteoporoz kelimesi; Yunanca osteon/kemik ve poros/küçük delik kelimelerinden kaynaklanır ve bu hastalıkta kemik dokusunda meydana gelen değişiklikleri oldukça iyi tanımlar. Normal kemiğin yapısında da delikler bulunur ancak, osteoporozda bu delikler genişleyerek kemiğin süngerimsi bir hal almasına ve direncinin azalmasına neden olur. Kemik kitlesinin azalması ise kırık riskini arttırır.
BELİRTİ VERMEDEN SESSİZCE İLERLİYOR
Kemik erimesi sessiz ve ilerleyici bir hastalık olduğundan ilk osteoporotik kırık ortaya çıkana kadar belirti vermeyebilir. Omurgada oluşan kırıklar sırtta şiddetli ağrıya, kamburluğa ve boy kısalmasına yol açabilmektedir. Fonksiyonel bağımlılık yaratması nedeniyle yaşam kalitesini olumsuz etkileyen kalça kırıkları, genellikle cerrahi müdahale gerektirmektedir. Kemik erimesi erken teşhis sayesinde büyük oranda tedavi edilebilen bir hastalıktır. Yaşam tarzı değişiklikleri ve uygun ilaç tedavisiyle kemik kaybı yavaşlatılabilmekte ve birçok kırık önlenebilmektedir.
Osteoporozun Tanısı
Günümüzde osteoporoz düşük kemik yoğunluğu ve kemik yapısında bozulmayla karakterize ve kemiğin kırılmaya eğiliminin artıran sistemik bir hastalık olarak tanımlanmaktadır. Tanısı, kemik mineral yoğunluğunun kantitatif ölçümü ile konulmaktadır. Kemik dansitometresi adı verilen bu teknik son derece kolay, ekonomik ve hasta için zahmetsizdir. Kemik kitlesi hakkında doğru ve kesin sonuç verir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) osteoporoz tanısı ve kırık riskinin belirlenmesi ile ilgili kriterler belirlemiştir. Bu kriterler, kemik mineral yoğunluğu ölçülen kişilerden elde edilen değerlerin, 25 yaşındaki genç bir kadının ölçümleri ile karşılaştırılmasını esas alır.
Kemik Yoğunluğu Ölçümü
Kemik ağırlıklı olarak kalsiyum ve fosfor gibi minerallerden oluşur. Kemikteki mineralin azalması kemik erimesi yani osteoporoz oluşumuna sebep olur..
Kemik Yoğunluğu Ölçümü Nedir?
Kemik ağırlıklı olarak kalsiyum ve fosfor gibi minerallerden oluşur. Kemikteki mineralin azalması kemik erimesi yani osteoporoz oluşumuna sebep olur. İşlemin amacı kemiğin içerisindeki mineral kaybının miktarını ölçmektir.
Kemik Yoğunluğu Ölçümü Neden Yapılır?
Kemikte çeşitli nedenlerden dolayı oluşan mineral kaybının ölçülmesi için kemik yoğunluğu ölçümü testi yapılır. Kayıp kadınlarda erkeklere oranla daha yüksektir, çünkü kadınların vücudundaki kemik kütlesi erkeklere göre daha azdır. Kemikteki yeniden yapılanma süreci 30 yaşına kadar sürer, bu dönem yapının en güçlü olduğu dönemdir. 40 yaş civarı kemik kütlesi azalmaya başlar, özellikle kadınlarda menopoz sonrası östrojen yani kadınlık hormonu seviyesinin azalması bu süreci daha da hızlandırır. Çünkü yapılanmanın aksine erime daha hızlı olur. Bu durum görsel olarak da kendini boyda kısalma, omuzlarda yuvarlak görünüm vs. olarak belli eder, kırık riski artar. Ölçüm ile hem osteoporoz ve kırık riski hesaplanabilir hem de tedavi sonrası takip yapılabilir.
Kemik Yoğunluğu Ölçümü Öncesi Nelere Dikkat Edilmeli?
Kişinin aç ya da tok olması bir önem arz etmez, sadece 24 saat kala kalsiyum ağarlıklı besinlerden kaçınmak gerekir. Son bir hafta içerisinde farklı bir işlemde kontrast madde kullanılan kişilerin doktorlarına bilgi vermesi gerekmektedir. Bu durumda işlem 10–15 gün kadar ertelenebilir.
Kemik Yoğunluğu Ölçümünün Yapılma Sıklığı Nedir?
Menopozda yüksek risk sahibi hastalarda 1 yılda bir, düşük risk sahibi hastalarda ise 2 yılda bir yapılmalıdır. Konunun uzmanı doktor da hastalığın seyrine ve uygulanan tedaviye göre işlem sıklığını belirleyebilir.
Kemik Yoğunluğu Ölçümü Kimlere Önerilir?
- Cerrahi müdahale (yumurtalıkların alınması) ile menopoza girmiş,
- Premenopoz döneminde osteoporoz riski taşıyan,
- Menopoz sonrası dönemde hormon kullanmayan,
- 65 yaşında üzerindeki kadınlara,
- Yetişkin kişilerde basit kazalarla sıkça kemik kırılmaları yaşanması durumunda,
- Farklı bir hastalığın seyrinde yaşanan kemik kayıplarında,
- Ailede kalça ya da omurga kırığı hikâyesi olanlara,
- Kemik kaybına sebep olan ilaçlar kullanıldığında,
- Osteoporoz bulguları taşıyan ya da omurlarda kırık olan kişilerde,
- Beslenme biçiminde kalsiyum azlığı bulunanlarda,
- Aşırı alkol, kahve, sigara tüketimi olan kişilere,
- Erkeklerde testosteron seviyesinin düşük olması durumunda önerilir.
Kemik Yoğunluğu Ölçümü Kimlere Önerilmez?
- İleri boyutta omurga bozuklukları olan,
- Hamile ya da hamilelik riski olan,
- İşlem boyunca hareketsiz olarak yatmak gerektiği için hareketsiz kalamayan,
- Çeşitli yollarlar son 1 hafta içerisinde kontrast madde kullanan kişilere önerilmez.
Kemik Yoğunluğu Ölçümü Nasıl Yapılır?
Hastanın masada hareketsiz olarak yatması istenir. Damar yolu ile ilaç verilmez ve işlem ağrısızdır. İşlem duruma göre en fazla 20 dakika sürer. Kemik dansitometri aleti çok düşük dozda bir röntgen ışını (X ışını) yollar, bunu iki ayrı enerji paketi halinde gönderir. Bir paket başlıca yumuşak dokular tarafından diğer paket ise kemikler tarafından emilir. Yumuşak dokudaki miktar toplam miktardan çıkarıldığı zaman geriye kalan hastanın kemik mineral yoğunluğudur. Kullanılan radyasyon miktarı bir akciğer filminin onda biri kadardır ve bu oldukça az bir miktardır.
OSTEOPOROZ TEDAVİSİNDE KALSİYUM VE D VİTAMİNİ ALIMI ÇOK ÖNEMLİ
Kemik erimesi tedavisinde en önemli yöntem beslenme ve yaşam tarzı değişikliklerinin yapılmasıdır.Günlük 800-1200 mg kalsiyum alınmalı güneş ışığı ve diyetle yeterli D vitamini alımı sağlanmalıdır. Her gün en az 30 dakika boyunca düzenli fiziksel aktiviteler yapılmalıdır. Sigaradan ve aşırı alkol tüketiminden uzak durulmalıdır. Bu önlemlerle birlikte doktorun önerdiği ilaç tedavisine devam edilmesi kemik erimesini yavaşlatacaktır. Bunların yanı sıra kemik erimesini tetikleyen en önemli faktörlerden biri olan düşmelerin önlenmesi için de bir takım önlemler alınması gerekmektedir. Düşmeleri azaltmak için denge, kas güçlendirme ve postür egzersizleri düzenli olarak yapılmalıdır. İleri yaşlarda baston, yürüteç gibi yardımcı eşyalar kullanılmalıdır. Ev ve iş yerlerinde ayağa takılacak kablo ve kordonlar bulunmamalı ve zemin kaymayan bir materyal ile kaplanmalıdır. Merdiven, duş, küvet ve klozet kenarlarına tutamaklar yerleştirilmelidir.
RİSK FAKTÖRLERİNİ BİLİN!
Kemik erimesiyle mücadele etmenin ilk basamağı, risk faktörlerinin bilinmesidir. Kişiler risk altında olduklarını bilirlerse kemik erimesini yavaşlatmak ve önlemek mümkün olabilmektedir. Kemik erimesini tetikleyen en önemli risk faktörleri; ileri yaş, cinsiyet (kadınlarda daha sık görülüyor), aile öyküsü, daha önceki kırıklar, uzun süre kortizon kullanımı, romatoid artrit, alkol, sigara, düşük beden kitle indeksi ve kemik mineral yoğunluğu, yetersiz fiziksel aktivite, düşük kalsiyum alımı ve D vitamini yetmezliği olarak sıralanabilir.
Aşağıdaki sorulardan bir veya birkaçına “evet” cevabı veren kişiler kemik erimesi açısından risk altındadır. Bu kişiler vakit kaybetmeden uzmana başvurarak, fiziksel muayene, kan-idrar testleri, röntgen ve kemik yoğunluğu ölçümü yaptırmalıdır.
Anne veya babanızda basit bir zorlanma veya hafif bir düşme sonrasında kalça kırığı oldu mu? Sırtında kamburluk gelişti mi?
Kendinizde hafif zorlanma sonucunda kırık oluştu mu?
- 45 yaşından önce menopoza girdiniz mi? (Kadınlar için)
- Son bir yıl içinde boyunuz 3 santimetreden fazla kısaldı mı?
- Vücut kütle indeksiniz 19 kg/m2’nin altında mı?
- Üç aydan daha uzun süre kortizon içeren ilaç kullandınız mı?
- Romatoid artrit hastalığınız var mı?
- Günlük süt veya süt ürünleri tüketiminiz yetersiz mi?
- Günlük direkt güneş ışığına maruz kalma süreniz 10 dakikadan az mı?
- Sigara içiyor musunuz?
Kemik Ölçümü ve yeni güncel tedaviler için "Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon" merkezimizden randevu alabilirsiniz.