Aort Anevrizması
Tehlikeli Sürpriz: Aort Anevrizması
Atardamarda damar çapının normalden yüzde elli daha fazla büyümesine neden olan balon şeklindeki genişlemeler ‘anevrizma’ olarak tanımlanıyor. Ani ölümlere neden olabilen, son derece önemli bir sağlık sorunu olan anevrizmalar, özellikle aort dediğimiz ana atardamarda meydana geldiğinde hayati önem taşıyor. Aort anevrizması patlayana kadar genellikle belirti vermez ancak rastlantısal şekilde fark edilebilir.
Aort anevrizmaları neden önemli?
Aort dediğimiz kalbimizden çıkarak oksijenlenmiş kanı tüm vücuda taşıyan ana atardamar, sürekli olarak basınca maruz kalan ve basıncın sürekli değişken olduğu tüp şeklinde bir yapı. Vücudun tüm uzuv ve organlarına giden atardamarlar, aorttan çıkıyor. Aort duvarı, her birinin ayrı ayrı önemi olan üç tabakadan oluşuyor. Bu tabakalarda hayat boyunca sürekli olarak bir devinim yaşanıyor; sürekli yenileniyor yani bir yandan yapım ve bir yandan yıkım işlemleri devam ediyor. Kalbin kasılarak aort içine kanı pompalamasıyla aort içindeki basınç ani olarak yükseliyor, kalbin içine kan alabilmesi için gevşediği dönemde de dokulara kan gitmeye devam ettiği için basınç düşüyor. Bu yükselen ve düşen basınç değerleri, aortu oluşturan liflerde ciddi yüklenme ve hasara neden olabiliyor. Bu nedenle aort sürekli olarak yenilenmesi gereken bir doku.
Neden oluşuyor?
Yaşla birlikte de yapım aşamasında birtakım sorunlar ortaya çıkmaya başlıyor. Aort damarı da yaşlandıkça mutlaka değişime uğruyor. Bu değişim, basınca karşı koyabilmek amacıyla genellikle aort duvarının kalınlaşması şeklinde oluyor. Hastanın yüksek tansiyonu varsa, bu kalınlaşmalar özellikle yan dalların çıktığı yerlerde kontrolden çıkarak aşırı bir hal alabiliyor ve damar içinde daralmalara neden oluyor. Bazen de, fizyolojik olarak yaşla birlikte oluşması beklenen bu kalınlaşma yaşanmıyor, doku yenilenmesi eksik oluyor ve duvar maruz kaldığı basınca direnemeyerek zayıflıyor, inceliyor ve anevrizma oluşuyor. Oluşum sebebine bakılmaksızın anevrizmaların iki ölümcül komplikasyonu bulunuyor. Bunlardan biri; aort duvarının tüm tabakalarını içeren dışa yırtılma (rüptür), diğeri de sadece içteki tabakalarda oluşan içe doğru yırtılma (diseksiyon). Diseksiyonda da nihai evre, aortun en zayıf yerinden dışa yırtılması şeklinde oluyor. Bu da, aortun dallanma yerlerinde tıkanmalara neden oluyor. Sonuçta kalp krizi ya da felç yaşanıyor. Bu nedenle her iki durum da son derece tehlikeli olduğundan çok büyük önem taşıyor. Özellikle kalbe komşu olan aortta meydana gelen bir sorunda, hastaların ancak yüzde 5-7’si ilk 24 saati geçirebiliyor.
Anevrizmaların belirtileri neler?
Genellikle anevrizmalarda bir belirti oluşmuyor; büyüyen damarın çevre dokulara ve organlara basısı sonucu oluşan belirtiler görülebiliyor. Yutma güçlüğü, nefes darlığı gibi belirtiler çıkan aort anevrizmalarında; karın, bel ya da sırtta oluşan ağrılar da karın ve inen aort anevrizmalarında görülebiliyor. Ancak bunlar çok sık yaşanmıyor.
Yırtılma ya da diseksiyon olduğunda ani bilinç kaybı ve ölüm, göğüs ya da şiddetli karın-sırt-boyun ağrısı oluşuyor. Çıkan aortta kalbe komşu kısımda olan yırtıklarda göğüs ağrısı ve ‘yırtılma hissi’ sıklıkla görülüyor. Diseksiyon durumunda içe olan yırtığın yayılması, genelde kasıklara kadar ulaştığından hastanın tüm arka kısmında şiddetli ve saatlerce sürebilen bir ağrı olabileceği gibi, nadiren de hastanın haftalar ya da aylar sonrasında ‘bazen hatırladığı’ hafif bir ağrı şeklinde de belirtiler görülebiliyor.
Daha önce hiç şikayet yaratmaz mı?
Elbette yaratabilir. Özellikle göğüs kısmında oluştuğu zaman yemek borusuna ve nefes borusuna bası yapabilir. Ancak bunları sıkça görmek pek mümkün değil. Bu nedenle, genellikle hastalar farklı bir nedenle hekime gittiğinde hekim tarafından fark ediliyor. Örneğin çekilen bir akciğer filminde hekim aortun genişlediğini görebiliyor ya da böbrek taşı nedeniyle ultrason çekilen bir hastada işlemi yapan radyolog, karın aortundaki anevrizmayı tespit edebiliyor. Bu şekilde genellikle başka hastalıkların araştırması yapılırken rastlantısal olarak anevrizmalar tespit ediliyor.
Aort anevrizmasından korunmak mümkün mü?
Tüm anevrizmalar söz konusu olduğunda bildiğimiz tek bir korunma yöntemi yok. Geç yaşta gördüğümüz aterosklerotik aort anevrizmalarında damar sertliğine yönelik tedbirler aort anevrizması için de koruyucu özellikler gösteriyor. Genetik riski olanlarda bu özelliği değiştirmek mümkün olmamakla birlikte riski bilmek koruyucu önlemler açısından önem taşıyor. Aort anevrizmalarında erken teşhis ve zamanında girişim en önemli davranış şekli.
Anevrizmaların nedenleri oluştukları yere göre değişiyor. Bazı kişilerde doğuştan genetik etkenler rol oynarken bazı kişilerde yüksek tansiyon, ateroskleroz denilen damar sertliği, inflamasyon denilen bazı mikrobik ya da steril yangılar ve sık olarak bağ dokusu hastalıkları, anevrizma nedenleri arasında yer alıyor.
Sorun Ne Zaman Ortaya Çıkıyor?
Kişinin kilosu, boyu ve bulunduğu bölgeye bağlı olarak aortun çapı değişebiliyor. Ancak normal şartlarda yetişkin bir kişide aortun çapının en fazla 3.5-4 cm. olması gerekiyor. Duvar gerilimi, Laplace’ın fizik kanunlarına göre 5.5-6 cm.’ye ulaştığında maksimuma çıkıyor. Bunun üzerindeki bir çap arttığı oranda yükselen bir yırtılma ve ani ölüm olasılığını ortaya çıkarıyor. Aortta en fazla gördüğümüz anevrizmalar, karın içinde, böbrek damarları çıktıktan sonraki bölgede ve asandan aort dediğimiz kalbe komşu bölgede oluşuyor. Daha seyrek olarak da ‘inen aort’ dediğimiz, beyin ve kol damarlarının bittiği yerden, aortun karın içine girene kadarki bölgede anevrizma ortaya çıkıyor.
Zor Bir Ameliyat Mı? Hastaya Nasıl Bir İşlem Uygulanıyor?
Kalp cerrahisinin en sofistike ameliyatlarından biri. Ameliyat sırasında hastanın dolaşımı 18-20 dereceye kadar soğutuluyor ve dolaşım durduruluyor. Bu bölümün içi kandan arındırıldıktan sonra sorunlu bölge bütünüyle değiştiriliyor.
Aort anevrizmalarında iki türlü müdahale yapılıyor. Bunlardan ilki, hastanın ameliyat edilerek aortun hastalıklı bölümünü çıkartıp yerine yapay bir damar konulması. Bu daha çok kalbe ve beyin damarlarının aorttan çıktığı yere yapılabilen yegane girişim şekli. İkinci müdahale şekli ise endovasküler girişimlerle anjiyo masasında hastaya yine yapay ancak bu kez stente monte edilmiş bir damar yerleştirilmesi işlemi. Beyin ve kol damarlarının çıkım yerinden daha ileri kısmında oluşan aort anevrizmalarının önemli bir kısmında standart cerrahi tedavi olarak kullanılıyor.
Ne yazık ki düşük risk ve daha az komplikasyonlarla seyredebilen bu şekilde bir girişim, kalbe ya da beyin damarlarına yakın yerdeki aort bölgelerine uygulanamıyor. Bu işlemde, hastanın sadece kasık damarı açılıyor. Yarı ameliyat denilen bu operasyon genel anestezi altında yapılabildiği gibi, ileri yaşta, anestezi alması çok sakıncalı olan hastalarda da, epidural ya da spinal anestezi denilen, bel kemiğinden yerleştirilen bir kateter vasıtasıyla ağrı duyumsamasını ortadan kaldırarak da genel anestezi uygulamadan yapılabiliyor. EVAR denilen bu girişimde stentli yapay damar, anevrizmanın genişlemiş kesenin içine yerleştiriliyor; iki ucu sağlam aorta içine ‘ancre’ adı verilen çıkıntılarla sabitleniyor. Bu keseyle, konulan yapay damar arasında bir pıhtı oluşturuluyor ve böylece anevrizma dolaşımdan ayrılmış oluyor; anevrizma çıkartılmıyor, yerinde bırakılıyor ama kan dolaşımı ve kan basıncı, anevrizma kesesine artık intikal etmediği için anevrizmanın yırtılma ihtimali de ortadan kalkıyor.